Duyuru : Iş Sağliği Ve Güvenliği Kanunu Ile Bazi Kanun Ve Khk'de Değişiklik Yapilmasina Dair Kanun Tasarisi Ü

FEİ

Aktif Üye
TÜİSAG Üyesi
Katılım
14 Ocak 2014
Mesajlar
62
Tepki puanı
56
Medeni hal
Belirtilmedi
Meslek
Uzman (B)
TMMOB GÖRÜŞÜ ŞU ŞEKİLDEDİR:


İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI (1/1006 – ESAS) HAKKINDA TBMM SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU’NA İLETİLEN



TMMOB GÖRÜŞÜ


06.01.2015


GİRİŞ


6331 sayılı Yasa öz olarak 4857 sayılı İş Yasası’ndan kopartılmış bir yasadır. 2003 yılında çalışma hayatına büyük devrim olarak takdim edilen İş Yasası’nın “İş Sağlığı ve Güvenliği” başlığını taşıyan 5. Bölümü yürürlükte kaldığı yaklaşık 10 yıl boyunca uygulanmamıştır. Bakanlık, sanayiden sayılan ve devamlı 50 işçi çalıştıran işyerlerinde iş güvenliği mühendisi ve işyeri hekimi çalıştırtmamıştır. Bunun altında, işverenler yönünden maliyet unsuru olarak görülmesinin yanında, sosyal tarafların (sendikaların, meslek odalarının) sürece dahil edilmesinin yani katılım ve şeffaflık ilkesinin yaşama geçirilmesinden rahatsızlık duyulması yatmaktadır.


Bakanlık, 20 Haziran 2012 tarihinde kabul edilen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın genel gerekçesinde, 10 yıl boyunca uygulamadığı yasadan şikayetçi olmuş, en çok kazaların olduğu yerlerin 50 ve 50’nin altı işçi çalıştıran küçük ölçekli işletmeler olduğunu, AB direktifi ve İLO sözleşmelerine uyum sağlamak için kamu, özel sektör ayrımı yapılmaksızın tüm işyerlerinde de uygulanacak bir yasaya ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Ayrıca genel gerekçede, “..kapsam farkıdışındayıllardır uluslararası veulusaldüzeyde yürütülençalışmalara rağmen, iş sağlığıvegüvenliğikonusundaneyazıkkiistenendüzeyegelinememişolupistatistiklerdebudurumu doğrulamaktadır.ÜlkemizdeişsağlığıvegüvenliğialanındaSosyalGüvenlikKurumu(SGK)2009yılı verilerinegöre;gündeyaklaşık176işkazasıolmakta,işkazasısonucu3işçi hayatınıkaybetmekteve 5kişiişgöremezhalegelmektedir.BurakamlarınyanısıraSGKistatistiklerineyansımayan,kapsamve kayıtdışıişkazalarıvemeslekhastalıklarısonucu kayıplardaayrıcadikkatealınmalıdır…” biçiminde tespitlerde de bulunmuştur.


Bu tespitlerin üzerinden bir yıl geçmeden önce yasanın yürürlük maddesi ve iş güvenliği uzmanı tanımı 12.07.2013 tarihinde bir torba yasa ile değiştirilmiştir. Bu yasanın kapsam maddesine dokunulmaksızın, 1-10 işçi istihdam edilen işyerlerindeki sağlık muayene ve gözetimi aile hekimlerine, iş güvenliği ise işverene bırakılmıştır. Yasanın 6. maddesinin (a) bendi (Ek cümle: 10/9/2014-6552/16 md.) ile 15. maddenin 3. fıkrası (10/9/2014-6552/17 md.) Soma acısı henüz dinmeden 10 Eylül 2014tarihinde değişikliğe uğramış ve 1-10 işçi çalıştıran işyerleri bu yasanın kapsamından çıkarılmıştır.


A, B, C sertifika sınıfı belgelerinin ise bilimsel bir temeli olmadığını uygulamalar ortaya koymuştur. İş güvenliği uzmanı ve teknik eleman tanımının devamlı değiştirildiği, kariyer ve liyakat ve mesleki yeterlilik ilkelerine riayet edilmeksizin herkesin A sınıfına yükseltildiği bir uygulama mühendislik hizmetinin herkesçe ifa edilebilineceğinin ilanı olmuştur. Mühendisler ile yüksekokul mezunlarının aynı işi yaptığı başka bir ülke örneği olmasa gerek. Lisans ve ön lisans mezunları arasında görevde yükselme yönünden bir farkın olmadığı bir hizmet alanından iş kazalarının düşeceği yönünde bir beklentiye girmenin doğru olmadığını yaşanan pratik göstermektedir.


Bakanlık kendi koymuş olduğu kurallara riayet etmemiş Soma’da ağır ve çok tehlikeli iş olan maden ocağında C sınıfı sertifikalı, deneyimi olmayan genç iş güvenliği uzmanlarının istihdamına göz yummuştur. Bakanlık, yasanın kabul edilmesinden bu yana ağır kusurlar işlemiş olmasına karşın bir sorumluluk üstlenmemiştir.


6331 Sayılı Yasa’nın kabul edildiği tarihte -genel gerekçesinde belirtildiği üzere- günde 3 işçi yaşamını yitirmekte iken bugün günde 5-6 işçi yaşamını yitirmektedir. Ölümlerin ikiye katlandığı günümüzde değiştirilmesi teklif edilen maddeler bu iş kazalarını nasıl önleyecektir?

Bu değişiklik önerileri hangi ihtiyaçtan doğmuştur ve hangi ihtiyaçları giderecektir?


Sendikasızlığın, taşeronlaşmanın, esnek çalışmanın yaygınlaşmasının geçerli bir politika olarak kabul edildiği bir ortamda işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin söylenecek sözler ve normlar yaşamda karşılığını bulamayacaktır. Devlet, 6331 sayılı Yasa ile işyerlerini denetleme yükümlülüğünden çekilmiştir. Denetim görevini işverenin istihdam ettiği –iş güvencesinden dahi yoksun-iş güvenliği uzmanlarına teslim etmiş hatta bu sistemi dahi kurmamıştır. Merkezi idare, Anayasal denetim görevini hiçbir suretle devredemez. Bugüne kadar yaşananlar sosyal hukuk devletinin kabul edebileceği bir tutum değildir. Kolluk görevi devlettedir, insanların sosyal güvenlik ve can güvenliği piyasaya teslim edilemez. Aksi hal, devletin varlığını sorgulamaya yol açar.


TASARI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER


MADDE - 1



Tasarının birinci maddesi ile Yasa’nın 8. maddesinin ikinci fıkrası değişmektedir.


8/2. fıkra "(2) İşverene teknik rehberlik ve danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, görev aldığı işyerinde mevzuat ve teknik gelişmeleri göz önünde bulundurarak iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları, tedbir ve tavsiyeleri belirler ve işverene yazılı olarak bildirir. Eksiklik ve aksaklıkların düzeltilmesinden, tedbir ve tavsiyelerin yerine getirilmesinden işveren sorumludur. Bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri yakın ve hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması halinde, bu durum işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine bildirilir. Bildirim yapmadığı tespit edilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının belgesi üç ay, tekrarında ise altı ay süreyle askıya alınır. Bu bildirimden dolayı işvereni tarafından işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının iş sözleşmesine son verilemez/, ve hiçbir şekilde hak kaybına uğratılamaz. Aksi takdirde işveren hakkında bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminata hükmedilir. İşyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının iş kanunları ve diğer kanunlara göre sahip olduğu hakları saklıdır."


Bu değişiklik önerisinin 3. cümlesi anlaşılır değildir. Şöyle ki, iş güvenliği uzmanınca, işverene bildirilen eksiklik ve aksaklıkların giderilmediği ve “yakın ve hayati tehlike arzetmesi durumunda” uzmana işi bizzat durdurma yetkisini tanınmalı ve sonra bu durum Bakanlığa bildirilmelidir. Çünkü, Bakanlığa bildirme zorunluluğu esnasında yaşanacak bir kazanın sonuçları ağır olacaktır. İş güvenliği uzmanının durumu Bakanlığa bildirmesi yaşanacak iş kazasını kendiliğinden önleyemeyecek ise, iş güvenliği uzmanına “yakın ve hayati tehlike” olması durumunda Bakanlığa bilgi vermesi yanında işi durdurma yetkisi de tanınmalıdır.


İş güvenliği ve iş yeri hekiminin Bakanlığa bildirimlerinden dolayı iş akdinin feshedilmesinde bir yıllık ücretin tazminat olarak ödenmesi, yalnızca bu durum için iş güvenliği uzmanlarını güvenceleyen bir unsur olarak kabul edilmiştir. Oysa, Bakanlığa bildirim dahil iş güvenliği uzmanının bağımsız olarak hizmet ifa edebilmesi için, bu hükmün 8. maddenin birinci fıkrasına, “iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin iş ve işlemlerinden dolayı iş akitlerinin feshedilemeyeceği” şeklinde bir düzenleme yapılması gerekir.


İşverenlerini denetleme durumunda olan ve bu nedenle de görevlerini yerine getirmek bakımından çeşitli engellerle karşılaşan iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerini teşvik edecek ve işverenden bağımsızlaştıracak mekanizmalar geliştirmek yerine “cezalandırma” yönteminin seçilmesi sorunun çözümüne hizmet etmemektedir. Bu bağlamda iş güvenliği uzmanlarının, kendi işverenlerini denetleme durumlarından kaynaklanabilecek olumsuzluklar giderilmemiştir. Zira son derece iyi bilinmektedir ki uygulamada iş akdinin feshi için çok çeşitli yöntemler mevcuttur. Eğer işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bildirimde bulunduğu için işten çıkarılırsa bir tazminat ödeneceği hususunun belirtilmesi işverene yönelik bir caydırıcılık anlamını taşısa da hekim veya uzmanın görevini layığıyla yerine getirmesini ve sürdürmesini sağlamamakta veya güvence altına almamaktadır.


8. maddeye “Sektörel düzenleme çerçevesinde maden ve yapı ile diğer sektörlerde öncelikli olarak hangi mesleki unvana sahip iş güvenliği uzmanlarının ve bunların yanında görev yapacak diğer mesleklere sahip iş güvenliği uzmanlarının belirlenmesine dair usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir” biçiminde eklenen 9. fıkra eksik ve geç kalınmış bir düzenlemedir. Sektörel düzenlemede uzmanlıkların nerede görev üstleneceğini TMMOB’nin olumlu görüşü alınarak düzenlenmelidir. Uzmanlık alanlarına hakim olan mühendis ve mimarların örgütü olan TMMOB’dir. Bugün itibariyle ülkemizde mühendislik, mimarlık ve şehir planlama alanında 93 disiplin alanı vardır. Bazı sektörlerde maden ve yapı da dahil olmak üzere örneğin petro-kimya alanı birden fazla uzmanlık gerektiren bir alanlar olup, bu gibi işletmelerde birden fazla iş güvenliği uzmanı istihdam etmek gerekecektir. Bu yasada basit bir şekilde örneğin çok tehlikeli bir işyerinde 1000 kişi istihdam ediliyorsa bir iş güvenliği uzmanı görevlendirmekle bu görev yerine getirilemez. İşin, işyerinin ve çalışanların niteliği göz önüne alınarak birden fazla mühendislik disiplinin birlikte çalışılması gereken alanlarda farklı mühendislik alanlarına mensup iş güvenliği uzmanları birlikte görevlendirilmelidir.


İş güvenliği uzmanlığı üzerinden yeni bir istihdam alanının açıldığı bilinmektedir. Öyle ki mesleki hiçbir donanımı olmayan kişiler uzmanlık gerektirecek iş kollarında iş güvenliği uzmanı olabilmektedir. Yasanın 8. maddesine eklenen bu fıkra ile belirsizlik korunmuş, maden ve yapı sektörlerinde görev alacak iş güvenliği uzmanlarının sektöre özgü bilgi donanımı veya mesleki yeterlilik gibi hususlardansa “Sektörel düzenleme çerçevesinde” belirleneceği ile sınırlı tutulmuştur. Ayrıca A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı gerektiren çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde 1/1/2018 tarihine kadar, B sınıfı belgeye sahip uzmanların, B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı gerektiren işyerlerindeyse 1/1/2017 tarihine kadar C sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanının çalıştırılabilmesi hususu da iş güvenliği uzmanları ve niteliklerine yönelik belirsizliğin 2017 ve hatta 2018 yıllarına kadar süreceği anlamını taşımaktadır.


MADDE - 2


6331 Sayılı Yasa’nın 19. maddesine yeni bir fıkra eklenmiştir.


İşçi sağlığı ve güvenliğini korumayı amaçlayan yasanın içine işverene işçinin iş akdini kıdem tazminatı ödemeksizin feshetme hakkı verilmesini düzenleyen bu fıkranın haklı izahı olmasa gerek.


Bu madde kesinlikle geri çekilmelidir. İş yasasında işverenin hangi koşullarda işçinin iş akdini haklı nedenle feshedileceği düzenlenmiştir. İşverenlerin elini rahatlatan bir madde olup, iş kazalarında zaten herkes kusuru nispetinde sorumlu ise bu maddenin burada yer almasının gerekçesi işverenlere yardımdan ibarettir. İşveren işten çıkarmak istediği her işçiye yazılı olarak bildirim yapıp iş akdini feshedebilir. İşçiyi hem işinden hem kıdem tazminatından yoksun bırakan bu önerinin hukuk ve adalet karşısında bir açıklaması bulunmamaktadır.


İşçilerin iş güvenliği ile ilgili yükümlülüklerini de içeren işçi eğitimlerinin kağıt üzerinde yapıldığı yönündeki haberler yakın zamanda basına da yansımış, eğitimleri düzenleyen kurum temsilcileri ile firma yetkilileri arasındaki telefon konuşmaları işçilerin eğitimi hususunun uygulamada ne denli vahim bir boyutta olduğunu ortaya koymuştur. Yasak savma şeklinde yapılan bu eğitimler sonucunda yükümlülüğünü yerine getirmeyen çalışana “yazılı” bildirimde bulunmak ve iş akdini haklı nedenle feshetmek mevcut sorunları çözmediği gibi işverene işçiyi tazminatsız olarak işten atma hakkı tanımaktadır.


MADDE - 4


Bu madde ile Yasa’nın 25. maddesine 7. fıkra eklenmektedir.

clip_image002.gif


Madde- 25 (7)”….imalat planlarına, iş programlarına” ibarelerine ek olarak ”Risk analizine” ibaresi de eklenmelidir.


MADDE - 6


Yasa’nın 26. maddesine bir takım fıkralar eklenmiş bazı fıkralara da yeni bentler eklendiği belirtilmektedir. Çok karışmış olan bu maddeyi anlamak güç olsa da;


-(ö) bendinde 25. maddenin 7. fıkrasına aykırı davrananlara ellibin ceza verileceği düzenlenmiş ise de “işin durdurulmasını” düzenleyen 25. maddede 7. fıkra bulunmamaktadır.


-(p) bendinde yaptırıma bağlanan 30. Maddenin başlığı “İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çeşitli yönetmelikler” olup, (g) bendi öngörülen bir yönetmelikten bahsetmektedir. Öngörülen yönetmelikteki acil durdurmayı gerektiren hal yaptırıma tabi tutulmuştur. Bu düzenlemede, ne yönetmelik ismi telaffuz edilmiş ne de somut durumlar belirlenmiştir, “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesine aykırı olarak düzenlenen bu hükümler uygulanmamak için mi konulmuştur sorusunu haklı olarak akla getirmektedir.


Bu iki bent anladığımız biçimde ise eklenen 4. fıkra da hükümsüz hale gelmektedir.


MADDE - 7


Yukarıda belirttiğimiz üzere, 30 madde’nin (g) bendi öngörülen yönetmelik hükmüne aykırı davranmak fiilinden dolayı yaptırıma bağlanmıştır. Bu madde de ise (g) bendi değiştirilmiştir. Madde 4’ün (p) bendi başka şeyden bahsetmekte, 30. maddenin (g) bendi ise burada başka hal almıştır. (Bu değişikliğe müdahale edilip düzeltilmek istenirse, Bakanlık, ya 30. maddenin başlığını değiştirsin ya da, (g) bendini başka bir yere alsın. Yasa yapma tekniğine aykırı bir hüküm olarak düzenlenmesin.)


MADDE - 8


Bu taslak madde, Geçici 4. maddedeki süreleri uzatmakta ve yargı tarafından hukuka aykırılığı tespit edilmiş olan bir yönetmelik hükmü ile hukuka aykırı belgelere yasal geçerlilik kazandırılmaktadır.


Mevcut hal(1) Bu Kanunun 8 inci maddesinde belirtilen çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde (A) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, bu işyerlerinde Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi; tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde ise (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, bu işyerlerinde Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle (C) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi kaydıyla yerine getirilmiş sayılır.”


Mevcut Yasa, çok tehlikeli sınıfta iş güvenliği görevini yürütecek kişilerde (A), tehlikeli sınıfta (B), az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde (C) sınıfı belgeye sahip olmalarını koşul olarak düzenlemiştir. Geçici madde ile bu koşul, süreler uzatılarak uygulanamaz hale getirilmektedir, bu durumu hukuk devleti kabul edemez. Yasa bugüne kadar zaten yürürlüğe sokulmamıştır, muafiyet üzerine muafiyet getirilmesinin sonuçlarını yaşanan iş cinayetleri göstermektedir. Yasadaki koşula uyulmayacaksa bunu Bakanlık kamuoyuna açıklamalıdır.


Geçici 4. maddeye eklenen (3). fıkra da kabul edilemez. Çünkü bu eklenen fıkra yargı kararını etkisiz hale getirmek için konulmuştur bu nedenle de Anayasa’ya aykırıdır.


11.10.2013 tarih 28792 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki ve Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile 29.12.2012 tarihi Yönetmeliğin Geçici-2. maddesi,


“Sınıflar arası yükselme


GEÇİCİ MADDE 2 – (1) (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlardan;

a) Başvurdukları tarihte adlarına 1500 gün prim ödenenler, (B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına,

b) Başvurdukları tarihte adlarına 3000 gün prim ödenenler, (A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına, girmeye hak kazanırlar.

(2) (B) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlardan;

a) Başvurdukları tarihte adlarına 1800 gün prim ödenenler, (A) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına, girmeye hak kazanırlar.

(3) Birinci ve ikinci fıkrada sayılanlar Kanunun Geçici 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde düzenlenecek sınavlara iki defaya mahsus girme hakkı kazanırlar. Başvuruda istenecek belgeler Bakanlıkça ilan edilir.

(4) Birinci ve ikinci fıkrada sayılanlar, yapılacak sınavda başarılı olamadıkları takdirde sahip oldukları belge ile çalışmaya devam ederler.” biçiminde düzenlenmiştir.


Bu madde dava konusu edilmiş ve ekte bu madde hakkında Danıştay 10. Daire yürütmenin durdurulmasına karar vermiştir (Dosya No:2013/ 7980 Esas).


Taslağa eklenen 3. fıkra hukuka aykırı olarak sınava sokulmuş ve belge verilmiş kişiler için bir hak kazanımı olup, hukuka aykırılığı tartışma dışıdır.


MADDE - 9


Bu taslak madde, 20.06.2012 tarihinden bu yana 6331 sayılı Yasa’ya aykırı davranıp iş güvenliği uzmanı istihdam etmeyen, risk değerlendirmesi yapmayan vb. işletmelere 3 ay içerisinde bu yükümlülüğü yerine getirirseniz size idari para cezası uygulanmayacak demektedir.


Bu taslak madde de yasa değişikliği önerisinin amacını ortaya koyması açısından ibret verici bir maddedir. Bugüne kadar bu yasanın bizatihi kendisine aykırı hareket eden işyerlerine af getirilmektedir. Bu durumda ceza maddelerinin bir anlamı var mıdır? Bu yasa maddesi hem Devlete hem de özel işletmelere af getirmektedir. Devletin kendisine (kamu işyerleri ile rödevans biçiminde kiralanan yani maden ocaklarına) af çıkardığı ilk yasa olsa gerek. Devlet olarak uygulamadığı ya da uygulamayacağı bir yasayı cilalayıp cilalayıp her yıl kamuoyunun önüne getirilmesi kamu yönetimi ciddiyeti ile bağdaşmamaktadır.

İMAR VE YAPI DENETİMİ HAKKINDA YASALARDA YAPILMASI DÜŞÜNÜLEN DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİ HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER


MADDE- 18, 19, 20


3194 ve 4708 sayılı yasalarda yapılması düşünülen şantiye şefi tanımı ve görevleri kabul edilemez hükümler olup, şantiye şeflerinin aynı zamanda iş güvenliğinden sorumlu olması hem iş güvenliği uzmanının bağımsızlığına, hem de üstlendikleri görevle bağdaşmamaktadır.


3194 Sayılı Yasa’nın tanımlar maddesine şantiye şefi tanımı eklenmekte, 28. maddenin 5. fıkrası yürürlükten kaldırılmakta ve 44. maddenin birinci fıkrasının e bendi değiştirilmektedir. Kanun tasarısında (Maddeler 18, 19 ve 20), tekniker ve teknik öğretmenlerin “şantiye şefi”tanımlaması kapsamında mimar ve mühendisler ile aynı yetkinlik içinde değerlendirilmesini ele alan yaklaşımın uygun olmadığı aşağıda açıklanmaktadır.


“Tekniker” olarak ifade edilen meslek grubuna ( çok çeşitli gruplandırma ve sınıflandırmalar ile) farklı seviyelerde ve farklı yetkilerde olmak üzere:

- yüksek tekniker,

- tekniker,

- meslek okulu mezunu,

- teknisyen,

- fen memuru,

- fen adamı, vs


gibi isimlendirmeler yapılmakla beraber, temel olarak bu mesleki isimlendirmeler:


- ya diploma unvanına göre,

- ya da farklı sektörlerdeki (kurumsal düzenlemelerdeki) görev veya kadro tanımlamalarına göre oluşmaktadır.


Özetle hem eğitim bakımından, hem de uygulamadaki çeşitlilikler yönüyle, “TEKNİKER” olarak isimlendirdiğimiz meslek grubunun türdeş, homojen bir yapısı bulunmamaktadır.

Ayrıca “görev, yetki ve sorumluluklar” bakımından tanımsızlıklar mevcuttur. 1992 tarihinde yürürlüğe giren, 3795sayılı “Bazı Lise, Okul Ve Fakülte Mezunlarına Ünvan Verilmesi Hakkında Kanunda” yer alan :


“Teknisyen, tekniker, yüksek tekniker ve teknik öğretmenlerin her meslek alanındaki yetki ve sorumluluklarına ait esas ve usuller; Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulunun da görüşleri alınarak Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir”


hükmü 22 yıldan beri uygulamaya geçirilememiştir.


Söz konusu yönetmeliğin yokluğu nedeniyle, “Görev, Yetki ve Sorumluluklar”ın da henüz bir tanımlanması yapılamadığından, mesleki yönden teknikerler, Anayasa’nın belirttiği “belli bir mesleğe mensup olma” yapılanmasını sağlayamamışlardır.


Ayrıca, teknikerlerle ilgili “görev, yetki ve sorumlulukların” sadece eğitim mevzuatına göre değil, ayrıca İmar Kanunu (3194) ve Mesleki Yeterlilik Kurumu (5544) mevzuatına göre de ele alınma zorunluluğu bulunmaktadır. İmarla ilgili teknik görevlerin (inşaat, aplikasyon, ölçme, yapı denetimi, tesisat vs gibi görevlerin) “tekniker” ölçüsü içinde neler olabileceği, hangi limitler içinde yerine getirileceği, mimarlık ve mühendislik yeterliliklerini zedelemeden belirlenmesi gerekir.


Bu çerçevede,: öncelikle, Yürürlükteki Kanunlar Gereği Uygulamayı Sağlayacak Düzenlemeleri yapmak üzere, hem mevzuat çeşitliliği (3194, 3795 ve 5544 sayılı Kanunlar), hem de sorumlu kurumlar

- Milli Eğitim Bakanlığı,

- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,

- Ulaştırma Bakanlığı,

- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,

- Yükseköğretim Kurulu,

- Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği

- Mesleki Yeterlilik Kurumu,

olarak yürürlüğe konulması gereken yönetmelikleri ve meslek standartlarını belirlemek suretiyle “Görev, Yetki ve Sorumluluklar”ı tanımlama hususu bitirilmelidir.


Görev, yetki ve sorumluluklar belirlendikten sonra, teknikerlerle ilgili hem gruplandırma hem de sınıflandırma konuları netlik kazanacak, ayrıca mimar/mühendis yetkinliğine müdahale etme gereği de ortadan kalkacaktır.


Ayrıca, Kanun tasarısında yapıldığı şekliyle, teknisyenlik ile mühendislik yeterliliklerinin aynı gruplandırma içinde ele alınması da, uluslararası ortamda kabul görmüş “yeterlilikler çerçevelerine” veya “yetkinlik tanımlamaları”na da uygun düşmemektedir.


Şantiye şeflerine ve yapı denetim uzmanlarına iş güvenliği uzmanının görevlerinin yüklenmesi de herşeyden önce işin doğasına aykırıdır.


Şantiye şefleri bilindiği üzere, aynı zamanda işveren vekilidir. İşveren vekilinin bağımsız davranamayacağı ortada iken, bu görevi şantiye şefi nasıl yürütecektir.


MADDE - 25


Tasarının 25 maddesi ile 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Yasa’nın 2. maddesinin 4. fıkrasının (f) bendi değiştirilerek yapı denetim uzmanlarına iş güvenliği uzmanlığı görevi verilmektedir.


Yapı denetim uzmanının hem Çalışma Bakanlığı’na hem de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na karşı sorumlu olması üstlendikleri görevle bağdaşmaz. Yapı denetim uzmanı, yapı denetim şirketinin elemanı olup, işveren adına iş güvenliği görevini üstlenip Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na karşı iş güvenliği uzmanı sıfatıyla sorumlu tutulamaz.


RESMİ GAZETEDE YÖNETMELİKLERİN YAYIMLANMASI İLE İLGİLİ DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ HAKKINDA DEĞERLENDİRME


MADDE - 52


Tasarının 52- maddesi “10/10/1984 tarihli, ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının mülga ( a) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.


“a) Resmi Gazete ’de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilen yönetmelik, tebliğ ve diğer düzenleyici işlemlere ilişkin taslakları Anayasaya, Kanunlara, genel hukuk kurallarına, kalkınma plan ve programları ile hükümet programına uygunluğu açısından incelemek.” biçiminde düzenlenmiştir.


Bu maddenin anlamı, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile yerel yönetimlerin yayınlayacağı yönetmeliklerin Anayasa ve kanunlar dışında, kalkınma plan ve hükümet programlarıyla uyuşmayanların Başbakanlıkça geri çevrileceği anlamına gelmektedir. Bu düzenleme idare hukukunda keyfi bir yetkinin kullanımından başka bir anlama gelmemektedir. Aynı zamanda, yerinden hizmet ve yönetim kuruluşlarının hükümetin çizdiği sınırlar dışına çıkamama sonucunu doğurur. Bu madde, merkezin alabildiğince güçlendiği, yerinden yönetim kuruluşlarının silindiği bir yönetim biçimine evrildiğimizin yasal ilanı olsa gerek.


Bu maddenin Anayasa karşısında anlamı, iktidarın kendisini denetleyecek kurum kuruluşları denetim altına alma, iktidar dışındaki kurum ve kuruluşları da bertaraf ederek Anayasa’nın 123, 124, 138 ve 135. maddelerinin işlevsiz bırakılmasıdır.
 

olcay altay

Çalışkan Üye
TÜİSAG Üyesi
Katılım
13 Şub 2012
Mesajlar
95
Tepki puanı
75
okuyan varmı bu guzel yazıyı ? yok.. teşekkur ederım forum yonetıcılerı bıkmadan usanmadan calısmaya devam ettıgınız ıcın
 
Üst
!!! Reklam Engelleyici Tespit Edildi !!!

Reklam Engelleyici Kulladığınız Tespit Edildi !

Sitemiz geçimini reklam gelirlerinden kazanmaktadır. Bundan dolayı Ad Block gibi reklam engelleyicilerin kullanılmasına izin verilmemektedir. Anlayış göstererek bu site için reklam engelleyicinizi devredışı bıraktığınız için şimdiden teşekkür ederiz.

Devredışı bıraktım, siteyi gezmeye devam edebilirim.