imza attığınız herşey sizi bağlar. aranızda anlaşma olması olmaması birşey değiştirmez. işveren herhangi bir dava ile karşılaştığı zaman sizi hemen hatırlayıverir. "o yaptı!" diye mahkemede karşınızda bir işaret parmağı ve öfkeli gözler görebilirsiniz.
bu yönetmelikler yoruma çok açık, avukat arkadaşlarla konuşurken, bir kaza ile ilgili yorumunu unutmam, "işçi çukura düşmüş, iş güvenliği uzmanı tabii yargılanacak" dedi. "önlem alınmış ama orada, eğitimler tamam" dedim, "o iş yapılırken başında duracaktı" cevabını aldım. açıklamaya başladım biz zaten saat hesabı danışmanlık yapıyoruz, her işin başında duramayız tam zamanlı değilsek vs.. vs.. diye. bu açıklamaları 1-2 değil pek çok kişi ile (avukat

) yaşadım. şimdi, bu kadar yeni ve yoruma açık bir kanunda, "biz şöyleyiz böyleyiz" benzeri yorumları yaparken biraz da hukuki anlamda Türkiye nerede, biz o hukukun neresindeyiz gibi noktaları gözlemlemek ve kendimizi ona göre "sağlama" aldıktan sonra çalışmanın önemini anlıyor insan.
Şimdi, 200-300 e tehlikeli sınıfta risk analizi yapan kişiler gördüm hem de 2 haftada, copy-paste yöntemi ile 7 işyerine.. bu durumdan çok rahatsızım, meslektaşlarımı şikayet de etmek istemiyorum ama sanırım işin ciddiyetinin farkında değiller. işveren zaten farkında değil, verdim parasını yaptırdım düşüncesinde. işin kötü yanı, pek çok osgb de işverenin bu yönde talebini nasıl karşılarız diye düşünüyor. işini en iyi yapan olarak anılmak varken, çok iş yapan, çok kazanan (çok risk alan) olmayı marifet sayıyorlar.
evet, yaptıkları işin riskleri kendilerini bağlar, beni ilgilendirmez aslına bakarsanız. ama hepimiz eğitimi alırken "etik çalışma" dersi aldık. bu etik mi şimdi? sadece işçi - işveren olarak mı değerlendiriyoruz aldığımız eğitimleri?